28 Kasım 2016 Pazartesi

                                                       BALTAZAR KARAKÖY



Yağmurlu bir İstanbul öğleninden herkese merhaba. Diyorum ki artık karnımızı şöyle güzelcene doyurma vakti geldi de geçiyor! Önceki paylaşımlarımda sizlere Karaköy’ün renkli dar sokaklarından bahsetmiştim. Bu sokaklarda bahsedilmeye değer o kadar çok yer var ki! Sırada “steak house” olarak hizmet veren Baltazar var. Açılalı uzun zaman olmasına rağmen ben niyeyse epey geç gitme fırsatı buldum. Geç olsun güç olmasın diyerek lafı fazla uzatmadan bakalım neymiş bu Baltazar.
Son zamanlarda bir vejetaryen, vegan furyası aldı başını gidiyor. Ama hala benim gibi hayvansal gıdalar olmadan asla diyenlerdenseniz tıka basa ete doyma şansına sahipsiniz. Hem de gerçek anlamda çok lezzetli bir et bu. Steak house olduğu için menüde hamburger ve patates türevleri dışında başka bir şeye pek yer verilmemiş. Tercihinize göre 120, 180 ve 240 gram hamburger etleri var. Ne kadar aç olursanız olun 180 gramın yeterli olacağını düşünüyorum. 240 gram da elbet yenir ama mideyi o kadar yormaya da ne gerek var ki. Ayrıca isteğe göre az, orta ya da çok pişmiş olarak hazırlanıyor. Adını mekanla aynı koyduklarına göre bir esprisi vardır diyerek Baltazar hamburgeri seçtim. Yanında gelen baharatlı patates ve sosları büyük bir iştah ve keyifle yerken “oh be sağlıksız yaşam” diye haykırdığımı hatırlıyorum. J Arada bir kendimizi şımartmaya okey olmak lazım. Bana kalırsa en büyük eksiği alkol olmaması. Hamburger ve patatesin yanında buz gibi bir birayı bir düşünsenize! Olsun, “Oh be sağlıksız yaşam” olayını abartmamış oldum böylece. Daha bol malzemeli bir tercih yapmak isterseniz ve acıyla aranız iyiyse de Texas hamburgeri tavsiye ederim.
Dekorasyon açısından ise oldukça ilgi çekici objeler eşliğinde inşaat halindeymiş gibi bir havaya sahip. Duvarda neden bisiklet olur anlam veremesem de pek popüler oldu bu durum.
Yalnızca servis hızı biraz sıkıntılı. O da yoğunluğu göz önünde bulundurursak kabul edilebilir bir düzeyde. Fiyatlar ise “Karaköy’desin ve et yiyorsun” ayarında. J Şimdiden hepinize afiyet olsun!



24 Kasım 2016 Perşembe

LOS ALTOS


Günaydınlar! Haftaya kar geliyor diye duydum. O yüzden henüz hava eksilere düşmemişken bu hafta sonu güzel bir terasa gidelim diyorum. İstanbul’da lezzetli bir Meksika yemeği yemek isteyenler el kaldırsın. Meksika yemek kültürüne pek aşina olmasam da Galatasaray Lisesi’nin sokağındaki 45’lik’in teras katında enfes manzarası ile tüm İstanbul’u ayaklarınızın altına seren Los Altos’ta hazırlanan her şey son derece lezzetli. Genelde teras restoranların böyle kasıntı bir havası vardır ama Los Altos konseptiyle, sıcaklığıyla, kalitesiyle biz bu algıya savaş açıyoruz der gibi.
Gelelim mutfağına. Meksika’ya gidip de lokal tatların tadına bakmamış birisi olsam da, “taco dediğin böyle olur canım” gibi bir tepki vermiş oldum bir kere. J Benim Los Altos maceramın asıl sebebi ise kokteyllerin methi. Yemekleri olduğu kadar kokteylleri de bir o kadar başarılı ve en önemlisi tatlar birbiri ile oldukça uyumlu. Özellikle Fresa adlı kokteylini ve tüm margarita çeşitlerini gözüm kapalı önerebilirim. Bir de yanarlı dönerli bir sunumları var ki her an sizi şaşırtmaya hazırlar. Farklı lezzetlerden ufak ufak tadabilmek adına ortaya çeşit çeşit tacolardan söyleyip, yanına da kokteyli ekleyip keyifli bir akşamüstü geçirebilirsiniz. Yok ben çok açım ille de böyle en acılısından epey doyurucu bir yemek yemem gerekiyor diyorsanız Meksika mutfağına ait enchilada’lar ve quesedilla’lar sizleri bekliyor.
Kokteyllerin fiyatları fiks 35 TL, tacolar ise 8, 9, 10 arasında gidip geliyor. Oluru var gibi, ne dersiniz?
Cuma Cumartesi akşamları ise Latin-Jazz türünde canlı müzik keyfi olduğunu da unutmadan ekleyeyim. Özetle lezzet, eğlence ve ambiyans arayanları mutlu etmeye aday bir mekan. Ayrıca bu kadar gelmişiz, elbette ki köşe masalarda manzaraya tam anlamıyla hakim olmak istiyoruz diyorsanız da rezervasyon yaptırmayı unutmayın sevgili okurlarım.

21 Kasım 2016 Pazartesi

BOP, BREAKFAST OF PAN


Umarım keyifler yerindedir. Değilse bile keyiflenmeye hazır olun. Çünkü bu hafta sonu sizi Kadıköy’ün hızla değişen ve emin adımlarla bir Karaköy olma yolunda ilerleyen semti Yel Değirmeni’ne doğru bir yolculuğa çıkarmaya karar verdim.
Semtin birbirinden sevimli mekanlarından birinin adı da BOP, yani açılımı ile Breakfast of Pan. Peki bu sevimlilik nereden geliyor diye soracak olursanız da özetle küçük, sade, göz yormayan ama eğlenceli dekor ve elbette ki olmazsa olmaz güler yüzlü çalışanlar diyebilirim. Gelelim ben neden sizleri hafta sonu bu yolculuğa çıkarmaya karar verdim. Tabii ki en şahanesinden bir Pazar kahvaltısı keyfi sürmeniz için! Sabahtan akşama kadar kahvaltı yapabileceğiniz bol çeşitli, her şeyin en tazesinin olduğu ve bir o kadar yaratıcı, farklı tatlar barındıran kahvaltı öncelikli bir menü hazırlamış Bop. İsteğinize göre Leyla Tek ya da Leyla Çift diye adlandırılan kahvaltı tabaklarını sipariş edebilir ya da kahvaltı tabağını kendi zevklerinize göre sıfırdan hazırlayabilirsiniz. Arkadaşlarım kahvaltı tabağı tercih etmelerine rağmen, ben farklılık aradım ve yumurta, beyaz peynir, domates, biber ve nane ile hazırlanmış “fırından ekmek üstü”yü denemek istedim. Yanına da sürmeliklerden seçebiliyorsunuz. Benim tercihim kahvaltı humusu oldu. Hiç de pişman olmadım, kıtır kıtır çıtır çıtır ekmek meraklısıysanız, sabah sabah mideniz nohutu kaldırıyorsa hiç düşünmeden bunu tercih edebileceğinizi söyleyebilirim. Aynı zamanda ortaya sucuklu, ev yapımı kırmızı pestolu omlet söyledik. Yetmedi bir tane daha söyledik. Çünkü hem cidden yetmedi hem de tadı adeta damağımızda kaldı. Bop’un menüsünde “originals” kısmında farklı seçenekler ile bulabilirsiniz. Gerçekten de hepsi birbirinden orijinal. Sınırsız çay yok diye de üzülmüyoruz, çünkü çay sadece “aslında olması gerektiği gibi” 2 TL.
Her şey çok güzeldi sevgili Bop, ellerinize emeğinize sağlık. Yalnızca tek bir tavsiyem var. Tatlıları az biraz daha geliştirebilir, bu kısımda da bir farklılık yaratabilirsiniz. O potansiyeli gördüm sizde ;)
Herkese iyi haftalar dilerim.

Ulaşım için: https://tr.foursquare.com/v/bop-breakfast-of-pan/557efda8498e37ac9eac43a3

19 Kasım 2016 Cumartesi

MİNOA BOOKSTORE & CAFE


Herkese yeniden merhaba! Evet gerçekten de paylaşım yapmayalı aylar oldu. Mezuniyet, yaz tatili, ardından gelen yüksek lisans ve iş arama koşuşturmacası gibi bahanelere sığınmayacağım. Çünkü insanın istedikten sonra yapamayacağı şey yoktur anlayışı ile yaşayan birisiyim. Uzun lafın kısası büyük heveslerle açtığım, gördüklerimi, yediklerimi, içtiklerimi sizlerle paylaşırken bir o kadar keyif aldığım, bana bu fırsatı veren sayfama geri dönüyorum. Buradan blog konusunu işleyerek tekrar motive olmamı sağlayan çok değerli Erkan Saka hocama da teşekkürleri borç bilirim! 
Bu aradan sonra şimdi sizlere belki de gittiğim en güzel kitap kafe olarak hafızama kazınan Akaretler yokuşu üzerindeki Minoa Bookstore & Cafe'den bahsetmek istiyorum. İster satın alabileceğiniz, ister çayınızı, kahvenizi acıktığınızda ise binbir çeşitli tost ya da sandviç siparişinizi verip Minoa'nın son derece sıcak samimi ortamında bulunarak raflardaki kitapları okuyabileceğiniz bir kitap kafe burası. Bana kalırsa Minoa'yı diğer kitap kafelerden ayıran en büyük faktör atmosferi. Bir kere mekan yüksek tavanlı ve boydan boya kitaplarla çevrili. Aynı zamanda girişte kitaplarla süslenmiş kocaman bir avize ile karşılanmak da cabası. Işıklandırma ve renkler o kadar özenle seçilmiş ki asla daralmıyor, sıkılmıyorsunuz. Müzik seçimleri ise tam yerinde. Ne uykunuzu getirir ne de ayağa kalkıp bir anda dans etmeye başlarsınız. Olması gerektiği gibi yani. :) Bize sadece kitap satın almaya ya da okumaya gelin demiyorlar tabii. Minoa'da sohbet de var iş toplantıları da, makarna şarap da var bira patates de. Her zevke her renke herkese hitap ediyor. Kısacası yok yok!
Kahveleri son derece lezzetli. Bunun sebebi de tabii ki kahve çekirdeklerini kendilerinin çekmesi. Taze kahve, taptaze tatlılar, kişler... Daha ne olsun ki! Ben ana yemeklerini henüz denemedim ama ilk fırsatta güzel bir akşam yemeği için tekrar kapılarını çalabilirim. 
Fiyatlar ise bulunduğu konum standartlarında. Özetlemek gerekirse "biraz daha yukarısı Nişantaşı bak ona göre." :)