10 Şubat 2016 Çarşamba

SARNIÇ MEYHANE

Bugün size Kadıköy’ün ara sokaklarında kalmış olup, gözden kaçırmaya çok müsait bir yerden bahsedeceğim ki gerçek hiç de öyle değil. Görünen o ki Kadıköy’de o kadar vakit geçiren birisi olmama rağmen Sarnıç’ı gözden kaçırmış istisnai kişilerden olabilirim. Sırf aynı hataya düşmeyelim diye bugün Sarnıç’ı yazmam gerektiğini düşündüm.
Öncelikle şunu diyeyim, ben öyle meyhaneye aşırı beklentiyle giden biri değilimdir. Yeşil Efe yaş üzüm rakısı, yanında biraz mezesi ve şüphesiz rakı masasının en yakın arkadaşları olan şarkılar, türküler olsun yeter mantığıyla hareket ederim. Kaldı ki tüm gece boyunca, “ya arkadaşlar hadi bir karides güveç daha söyleyelim, çok güzelmiş”, “Zeycan, bu patlıcan ezmeden daha yemeyeceksen ben bitiriyorum valla, pek sevdim”, “yediğim en güzel kalamar tavalardan biri”, “çok doydum ama bu irmik tatlısına hayır diyemiyorum” ve türevi cümleler döndü durdu masada. Keşke şunu söylemeseydik dediğimiz bir şey bile çıkmadı, hatta bir beyaz peynir ne kadar güzel olabilir diyebilirsiniz ama o bile çok lezzetliydi. J Tüm bunların yanında, çalışanların güler yüzünü, ilgisini unutmam, unutturmam.
Yine de, benim için Sarnıç demek Tarık Uğur demek bundan sonra. Kendisi daha çok Özkan Uğur’un abisi olarak bilinse bile, ben onu artık son derece şahsına münhasır, samimi, kibar, dünya tatlısı bir insan olarak biliyorum. İçindeki enerjiyi hissedip, gece boyu şarkılarına eşlik ettiğinizde yüzünde oluşan gülümsemeyi gördükçe sizin de benimle aynı duyguları yaşayacağınıza eminim. “Şimdi selfie’ye geliyorum yanınıza” diyen birisinden bahsediyorum en nihayetinde. J
Aynı zamanda otel olarak da hizmet verdiği için müzik gece 12’de sona eriyor ve hafta sonu fix menü uygulaması yapılıyor, bilginize. Yine de ne yapın edin, yolunuzu Sarnıç’a düşürün. Unutamayacağınız bir gece geçirme ihtimaline yüzde doksan veriyorum ben, geri kalan on insanlar tuhaf anlayışımdan ötürü. J Hadi durmak yok, yapılsın rezervasyonlar!

Ulaşım için: http://4sq.com/SjpNjT

4 Şubat 2016 Perşembe

                   
Kıştan hepimiz çok bunaldık biliyorum. Kış çocuğu olduğum halde ben bile yıldım inanır mısınız? O yüzden geçen gün 18 derece havayı ve güneşi gördüğüm gibi kendimi Moda sokaklarına atmaya karar verdim. Öncelikle şunu söyleyeyim daha şimdiden güneş insanları sokağa döküyorsa baharda mahvolduk. Biz kaçamak hakkımızı kullandık ve aradan dereden Pappa Cafe'ye yolumuzu düşürdük. Pappa ufacık tefecik önünde 3-4 masası olan bir kafe. Menüsü içecekler üzerine ama içeride tatlı/tuzlu seçenekleri de görebiliyorsunuz. Kahveleri bol, farklı farklı çayları var ve apple pieları çooook lezzetli ve taze. Benim yediğim hala sıcaktı ve sanki annem yapmış gibiydi. Yalnız başınıza oturmaya, insanlardan uzaklaşmaya ya da arkadaşlarınızla kahve içip muhabbet etmeye hangisini isterseniz, Pappa bunlar için çok müsait.

P.s. Kafenin hemen karşısında kocaman bir mural var ve dünya güzeli, bi' şans verip inceleyin kim bilir neler çıkaracaksınız?

P.s.2. Hemen karşıda bi de inşaat var İstanbul gerçeği gibi duruyor orada, onu biraz göz ardı etmeniz gerekecek.

Ulaşım için: http://4sq.com/13LSsV3

3 Şubat 2016 Çarşamba


                                                          ZORLU CANTINERY


Ben geldim! Minik bir tatilden sonra kürkçü dükkanına geri dönüş yaptım ve vakit kaybetmeden aklımda yer etmiş bir başka restoranı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bana göre herhangi bir şeyden bahsederken onunla ilgili aynı cümlede şık ve kaliteli kelimelerinin yanına samimiyi de ekleyebilmek çok zor ama imkansız değilmiş. Kaldı ki ben tıpkısının aynısını Zorlu Center'ın bulvar katındaki Cantinery'e gittikten sonra söyledim. Peki neden, nasıl?
Öncelikle son derece modern bembeyaz barı, daha sonra gün ışığına doyalım diye boydan boya camların tercih edilmesi, bana kendimi küçücük ama bir o kadar da nostaljik hissettiren yüksek tavanları, şeflerin oradan oraya koştururken yaşadıkları telaşı paylaştığınız, heyecanlarına ortak olduğunuz tamamen açık mutfağı ve son olarak yine iç ısıtan huzur veren bembeyaz dış masaları ile bana kendini sevdirdi Cantinery ve işte bu sayede şık, kaliteli ve samimi oldu. :)
Yemek açısından ise; gerçekten de farklı, daha önce karşılaşmadığınız lezzetler çıkaran mutfağı sayesinde karnınızı son derece eğlenceli, keyifli ama tabii biraz tuzlu bir şekilde doyurabilirsiniz. Benim tercihim çok aç gitmediğim için, somonlu, avokadolu bruschetta olmuştu ve gram pişmanlık da duymadım. :) Yanına da, biliyorum somonun yanına ne alaka diyeceksiniz, Cantinery limonata söyledim. Siz ayrı ayrı deneseniz de olur bence! :)
Öğlen şart değil ama akşam rezervasyon yaptırmayı unutmayın. Afiyet, bal, şeker!

Ulaşım için: http://4sq.com/1nRzrHO